Bir Neslin Ağabeyi: Âdil Erdem Bayazıt
Bir Neslin Ağabeyi: Âdil Erdem Bayazıt
Yedi Güzel Adam'ın ağabeyliğini üstlenen, beyefendiliğiyle Maraş sokaklarına nâmını salan Âdil Erdem Bayazıt'ı ölümünün 8. yıldönümünde sizler için araştırdık.
Yedi Güzel Adam'ın ağabeyliğini üstlenen, beyefendiliğiyle Maraş sokaklarına nâmını salan Âdil Erdem Bayazıt'ı ölümünün 8. yıldönümünde sizler için araştırdık.

Şâirler kentinin ağabeyi, beyi
Âdil Erdem Bayazıt doğduğu şehre, Maraş'a, şu anki unvanını verdiren o Yedi Güzel Adam’dan, ilerleyen yıllarda edebiyattaki ‘Maraş Ekolü’ne şehrinin ev sahipliği yapmasını sağlayan o şâirlerden biri. İyi bir ilkokul eğitiminin ardından, ortaokulda cami köşelerinde satılan Hz. Ali Cenkleri hayatına ilk dini duyarlılıklar olarak giriyor ve şâirin bütün hayatında bu duyarlılık devam ediyor. Bayazıt ilk şiir dönemini 'Şiire, okuduğumu anlar duruma geldiğim çağlarda başladım.' diyerek anlatıyor.
Edebiyata yaklaşırken
Lise hayatı Âdil Erdem Bayazıt için hayat boyu kalacak olan dostlukları ve şiire, edebiyata tutku ile bağlanmayı getiriyor. Rasim Özdenören, Cahit Zarifoğlu, Hasan Seyithanoğlu gibi sınıf arkadaşlıkları… Yedi Güzel Adam’ın temeli bu yıllarda atılıyor. Kimi zaman şiirin sesini Maraş’ın boş, tenha, sessiz sokaklarına düşürüyorlar; kimi zamansa akşamları evlerde buluşmalar düzenleyerek şiir sevdalarını bastırıyorlar. Âdil öyle umutlu ki! Çeşitli gazetelerin sanat-edebiyat köşelerini hazırlamaya daha bu yıllarda başlıyor. Aynı ekip, toplum ve dönemin siyasal olaylarıyla da oldukça haşır neşir, şiir çizgileri de bu yönde gelişiyor.
Farklı çizgilerden ilk etkilenmeler
Bayazıt, lise döneminde Nuri Pakdil’in Maraş Lisesi’nin yayın organı olarak çıkardığı Hamle Dergisi sayesinde devrin yeni edebiyat anlayışıyla tanışır. Derginin önceki sayılarını bulurlar. Elden ele gezen bu sayılar, onlarda yeni bir heyecan dalgası oluşturur ve Nuri Pakdil’den bir miras olarak düşündükleri Hamle Dergisi’ni yeniden çıkarmak üzere harekete geçerler. Aynı zamanda Erdem Beyazıt’ın şiirleri Hizmet ve Maraş'ın Sesi gazetelerinde uzun süre yayınlanır. Bu zamanlarda Nuri Pakdil aracılığıyla Necip Fazıl Kısakürek'i, 'Pazar Postası' dergisiyle Sezai Karakoç'u tanıyorlar ve edebi kimliğin ilk etkilenmeleri başlıyor...
"Sebep Ey!"
Liseyi bitirişinin ardından ilkin İstanbul sonra Ankara Üniversitelerinde maddi sebepler ve askerlikle yarım kalan bir hukuk eğitimi... Askerliğin ardından şiire dört elle sarılış ve Ankara Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü başarıyla bitiriş… Bu süre zarfında Ankara’da birçok derginin çıkışına öncülük yapar. Şiirleri çok mühim gazetelerde yayınlanmaya devam eder. Nitekim fakülteyi bitirdikten sonra Maraş’a döner ve Cahit Zarifoğlu ile birlikte mezun olduğu liseye edebiyat öğretmeni olur. Bu yıllarda ilk şiir kitabı “Sebep Ey!” ile edebi kimliğini net bir şekilde ortaya koyacaktır. "Sebep Ey!" şiiri nâmını salacak, diğer tüm şiirlerinin özeti olarak anılacaktır.
Özbenliğine yabancılaştırılan neslin mücadelesi
Âdil Erdem Bayazıt, özbenliğine yabancılaştırılan bir neslin mücadelesini verecektir şiirlerinde. Tasavvufi öğelerin ağır bastığı şiirler yazacaktır. Umutlu olmasına umutludur! Ancak ‘ölüm’ de dilinden düşmek bilmiyordur. Şiirleri sesleniş şeklindedir, kavgacıdır. Nâdiren yazan Erdem Bayazıt, şiirin zamanı geldiğinde kendiliğinden dışarıya çıkacağına inanır. Hüseyin Yorulmaz'a göre, onun şiiri 'Köroğlu ve Dadaloğlu'nun celadetli haykırışına benzer. Dede Korkut'un hikmetli söyleyişlerinden esintiler bulunur. Fuzuli'nin derdiyle hemdert olur, Akif'in duyduğu sızıyı hisseder yüreğinde. Yahya Kemal gibi de Osmanlıdır.
"okuyucuma!
şiir diye
bir ömür tüketerek yazdıklarım
iki saatte okunuyor
bundan ucuz ne olabilir
havadan başka?"
Edebiyata bakışını şekillendiren
Âdil Erdem Bayazıt’ın edebiyata bakışını şekillendiren isimler bir keresinde de şöyle zikredilmiştir: “Hz. Ali’nin kıssalarını, Feridun Fazıl Tülbentçi’nin romanlarını okuyarak edebiyata ilk adımını attı. Cevat Fehmi Başkut, Abdullah Ziya Kozanoğlu, Nihal Atsız, Kerime Nadir, Muazzez Tahsin, Esat Mahmut Karakurt’u okudu daha sonra. Ardından dünyaya açılarak Fransız ve Rus klâsiklerine yöneldi. Özellikle Dostoyevski’nin romanlarını bir solukta bitirdi. Necatigil ve İkinci Yeniler’e merak saldı. Tabii ki onun sanat dünyasını şekillendiren ilk üstadı Necip Fazıl Kısakürek... Ardından Sezai Karakoç ve Nuri Pakdil...”
Şiirini var eden tek gerçeklik
Oysa Âdil Erdem’in dilinden kendi şiir çizgisinin temeli şudur; “Aradığım “ölüm” değil “ölümsüzlük”, yani “edebiyat”, benim için “gerçek” bu! Tabiatı okumaya çalışırken, insanı okumaya çalışırken, hayatı okumaya çalışırken, tarihi ve medeniyetleri okumaya çalışırken, bu dünya hayatını noktalayacağımız an olan ölümü okumaya çalışırken naçizane şiirimi var eden tek gerçeklik budur.”
Endüstri toplumunun parçaladığı insanı...
İnsanlığın bâki sorunlarını anlamak ve anlatmak, varlık-yokluk meselesi, yalnızlık, eşyanın tabiatı, sanat ve edebiyat, nereden geliyoruz, nereye gidiyoruz, ne olacağız vs. Erdem Bayazıt şiirinde bu temalar her zaman var olmuştur ve yazdığı her şiirde farklı tonlarda az çok mutlaka işlenmiştir. Kısacası Âdil Erdem Bayazıt şiiri için diyebiliriz ki; İkinci Yeni’nin anlatım olanaklarını İslami öğelerle birleştirerek geliştiren, kapalı ve imgeci bir anlatım kullanan, endüstri toplumunun parçaladığı insanı dinsel duyarlılığa davet eden şiirler yazmıştır. Necip Fazıl Kısakürek ve Nuri Pakdil yolunda yürümüştür. Yazmıştır çünkü yazdıklarıyla ölümsüzlüğü amaçlamıştır…
Çocuklara tutkun şâir
Tüm bu edebiyat uğraşılarının yanında Maraş’a geldiği yıl Bayazıt ailesinden Naciye Hanım ile evlenir ve evli kaldıkları 16 yıl içinde iki kız çocuğu olur; Sevde ve Hatice Meral. Çocuklara âşık olan Erdem ilk çocuğu Sevde’den sonra eşi Naciye’ye dört elle sarılır ve bağlanır. Nitekim talihsizlikler içinde Naciye’yi kaybeder ve ikinci evliliğini Ayşe Hanım ile yapar. Ondan da iki erkek evladı olur; Ökkeş Yusuf ve Ahmet Fırat...
"Tam bir beyefendi!"
Âdil Erdem Bayazıt tüm bu süreçleri ile Maraş’ta ve Yedi Güzel Adam arasında “Tam bir beyefendi!” olarak anılır. Duruşu, bakışı, tavırları ve sabrı ile, bilhassa o tok ses tonu ile akıllardan hiç çıkmaz. Âdil Erdem Bayazıt, ölümsüzlüğü amaçlayarak yazdığı eserlerin içinde her vakit ölümden söz edecek, ölümü kendi özbenliğiyle her vakit bağdaştırmaktan çekinmeyecektir. Hatta öyle ki yazacağı risalelerde neredeyse “ölüm” kavramını geçirmediği şiir olmayacaktır…
“bir gün öleceğim biliyorum
bunu her an ölür gibi biliyorum
anamın yüreğinde bir kor
ölene dek sönmeyecek bir ateş
kımıldanıp duracak hep”
Maraş milletvekili Erdem Bey
1987 yılında basılan ikinci kitabı "Risaleler", Erdem için savaşın, âşkın, kavganın ve doğanın şiiridir. Tabiat Risalesi ile başlayan kitap, Ölüm Risalesi ile sona erecektir. İnsan hayatının varoluşu merkezinde süregelecektir bu kitabında risaleler. Aynı zamanda ilginçtir; o yıllarda devlet kurumlarında mesleğini sürdüren Âdil Erdem Bayazıt sonrasında ANAP partisinden Maraş milletvekili seçilecektir.
"bekleyin geliyor ölüm usulca/usulca girer koynumuza"
Son basılan şiir kitabı olan “Geçmiş Zaman Risalesi” 1998 yılında çıkar. Son olarak yatağında yazmaya başladığı Üsküdar Risalesi şiirini tamamlamaya ömrü kafi gelmez.Yazmak istediği “Üsküdar Risalesi” bir yana, şiire, edebiyata dair planları çoktur Erdem’in. Ne var ki zaman içinde yaşadığı sıkıntılar içten içe kendisini etkilemiştir ve 2007’de talihsiz bir hastalığa düşer Akciğer Kanseri tanısı konulur.
"bekleyin geliyor ölüm usulca/usulca girer koynumuza" diyen şâir, bir gün usulca kabul eder ölümü koynuna. 5 Temmuz 2008’de yürür ölüme Âdil Erdem Bayazıt… Beğ sıfatını hakkıyla taşıyanlardandır o; Maraş’tan çıkmayı bir başka gezegene gitmek gibi görenlerden, Maraş’ı azık çantası gibi omuzlarında taşıyanlardandır. Ölümün şâiri güzel beyefendi şiirleriyle aramızda amacına ulaşmış bir şekilde kalır…